. İçeriğe geç Avustralya’nın kartpostallara konu olacak güzelliğindeki sahil kasabasında şehir burjuvazisinin neden yaşadığını bilemeyen iki bireyi Liz ve Poz’un ergenlik çağındaki oğulları ile yaşadıkları çapraz ilişkiyi konu alan Two MothersYasak Aşk’a Sundance film festivalindeki prömiyerinden sonra Avrupadaki ilk prömiyerini İstanbul Fim Festivalinde yaptı. İlk önce adından yola çıkarak filme değinmek gerek. Orijinal adının çevirisi “İki Anne”nin hikayesi anlatan film çevirmenlerin önyargılarına maruz kalarak Yasak Aşk olarak adlandırılmış. Sinema sanatının esas amacı olarak perdeye yansıttıklarının izleyicide birşeyler uyandırması esastır, ya da bu tarz filme soyunan yönetmenlerin isteği budur diye düşünüyorum. Bu filmde de orta yaş krizine giren iki annenin sınıfsal bir konformizmden de yola çıkarak toplumun genel kabul görmüş normlarına aykırı bir ilişki ağı yaratmaları üstüne konuşulması tartışılması gereken bir konu. Yasak Aşk diye adlandırmak filme yapılacak en büyük haksızlıktır diye düşünüyorum. Daha filme girmeden, derinlemesine incelemeden bir kanıya varmak yanlış olur. İKİ ANNE’nin hikayesine dönecek olursak önce sınıfsal bir çerçeve çizmek gerek. Eşsiz güzellikteki okyanus sahilinde bütün dünya nimetlerinden yararlanan iki ailenin içten içe çürümesin hikayesi bu film. Genç yaşta eşini kaybeden Liz’in en yakınları oğlu, lezbiyenlik boyutunda en yakın arkadaşı Poz ve onun oğludur. Gel zaman git zaman işlerindeki ve ailelerindeki düzen onlara sıkıcı gelmiş olacak ki ergenlik cağındaki, denizden ellerinde sörfleriyle çıkan dalgalı saçlı adonisli oğullarına göz kırpmalarına başka bir anlam veremeyiz tabi ki de. Hatta gelip geçici bir heves olarak nitelendirmeyip yıllara dayanan bir yumağa dönüşmesine bu bağlamda anlam verilemiyor tabiki. Filmi gözlerinden izlediğimiz orta yaşlı kahramanlarımızın bunun nedenleri üstüne fikir yürütmemeleri ve karikatürüze resmedilen ergen oğulların hiçbir şekilde bunun kökenlerine değinmemeleri filmde anlatılan durumu sorgulama imkanı tanımıyor. Öyle olunca da sadece izleyiciyi tabu damarından vurmaya çalışan ucuz bir film konumuna öyle olmadığı,ucuz gişe numaralarına başvurulmadığını da hissettiriyor film. Naomi Watts ve Robin Wright’ın yaşlarına oranla cesur sahneleri, görseli yüksek oyunculukları ve karikatürize erkeklerin mankenlere taş çıkaran halleri bu fikri destekliyor maalesef. Aile kurumunun ve özellikle onun en önemli yapı taşı olarak atfedilen anne kavramı üzerinden bu sınıfısal yapıyı kurmak oldukça iddialı ve cesur bir iş. Bunun altından kalkmak pek de kolay bir iş değil. Ama yönetmen Anne Fontaine kadın kimliğinden oldukça yararlanarak bir takım sinemasal eksiklikler barındırsa da insanın ve toplumun sınırlarını zorlayan kent burjuvazisinin hazin bir portresini çiziyor. Bu filmden hareketle biraz da tabu kavramı üzerine düşünmek gerek. İlk önce Freudyen bir temelden Oidipus’a değinmektense daha anlaşılabilir bir örnek verebiliriz. Yakın zamanda neredeyse herkesin izlediği Aşkı memnu fenomeni bunun en basit örneği. Her kime sorulursa sorulsun “biz tasvip etmiyoruz, böyle şeyler bize ters” diyenin bile içten içte açıklayamadığı duygularla izlediği bu yasak aşk’ toplumsal bir resim çizmesi bakımından oldukça yakın bir örnek. Magazin programlarından çok üniversitelerdeki sosyoloji kürsüleri bu konuya daha çok değinmiş olsaydı tabu-yasak aşk ve toplumun buna tepkisi üzerine daha anlamlı düşünmüş her ne olursa olsun bu kadar tasvip edilmeyen bir durumun bu kadar ilgi çekmesi başlı başına bir konu. En basitiyle Freud un totem ve tabusunda bahsettiği bu olgu, topluluklardaki birleşmeleri biyolojik bir bağın aksine toplumun ortaya koyduğu totemlerin belirlediği yönündedir. Darwin’in ilkel sürüsü toplulukların “toplum”a evrilmeleri sürecinde kural olarak koydukları totemlerin modern topluma kadar fiziksel olarak değişsede süregelmesi filmde de bahsedilen kent burjuvazisine kadar dayanıyor. Freud’un meşhur kahramanı Odipus ve onun meşhur kompleksi filmin de aslında ana omurgasını oluşturuyor. Tabi biraz farklı bir figürleri olmayan sadece çocuklar ve annelerin olduğu bu dörtlü ilkel kömünde ensest hikayeden korkulmuş olacak ki anne yerine en az anne kadar yakın birinin seçilmesi biyolojik olmasa da Frued’un totemine ithafen ensest bir ilişkidir yaşadıkları.“İki Anne” hem sosyolojik hem de toplumsal sınıfların üzerine düşündüren, insanın sınırılarını zorlayan alt metinde görseli de yüksek karelerle destekleyen yakın zamanın başarılı örneklerinden biri. Bu yılki Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin en rağbet gören filmlerinden birisiydi "Yuva". Filmi bu kadar çekici yapan kuşkusuz yönetmen koltuğunda oturan François Ozon'du. Her filmi ile seyirciyi şaşırtan ve kışkırtan Ozon Fransa sineması için taze bir kan farklı bir bakış açısı oldu. Birbirinden ilginç hikayeler anlatmayı seven ve türden türe geçen François Ozon "Yuva" filminde anne-baba olma sorumluluğunu beyazperdeye taşıyor. Son derece şaşırtıcı bir şekilde ilerleyen "Yuva"nın hikayesi kısaca şöyle Mousse ve Louis birbirine aşık, genç ve zengin bir çifttir. Fakat uyuşturucu hayatlarını ele geçirmiştir. Louis aşırı dozdan ölür; Mousse ise hayatta kalır. Sevgilisinin ölümü Mousse'yi yıkar. Üstelik hamiledir ve bu durum her şeyi daha da zorlaştırır. Louis'in annesi çocuğun aldırılmasını ister. Kendini çaresiz hisseden Mousse yaşadığı çevreden uzaklaşmak amacıyla Paris'in dışındaki bir eve yerleşir. Birkaç ay sonra Louis'in erkek kardeşi Paul Mousse'yi ziyarete gelir. YENİ AİLE DÜZENİ Yerli ve Hollywood filmlerinden sıra gelmediği, "Alkazar" gibi alternatif sinemalar maddi yetersizlikler nedeni ile tarih olduğundan beri Fransız filmlerine hasret kalmıştık. İstanbul Film Festivali'nde gösterilenler ise çölde serap gibi geliyor insana. "Yuva" işte bu serap gibi hissettiren filmlerden birisi. Bir bebek dünyaya gelmeden önce anne ve baba ne hisseder. Bebek nasıl bir yuvada dünyaya gelir. Kadın ve erkeğin bebek karşısındaki duruşları/duyguları nelerdir. "Gay"ler baba olabilir mi? François Ozon bu sorulara cevap arayarak filmini oluşturuyor. Filmde güçlü ve arzunun peşinde gitmeye kararlı bir kadın kahramana baba olmaya hevesli "gay" bir erkek eşlik ediyor. Aslında film bu noktadan hareketle anne/baba kimdir sorusunu soruyor. Biyolojik olan mı anne/babadır yoksa bebeği bakıp, büyüten, yetiştiren kişi mi? "Yuva" günümüz ilişkilerini anlatmakla kalmıyor, gelecekte nasıl bir aile düzeni olabileceğine dair de fikir yürütüyor Fransızların medar-ı iftiharı olan François Ozon 2009'da iki filmle hayranlarını sevindirdi. Berlin Film Festivali'nde yarışan "Ricky" de yer yer mizahi bir öykü anlatmıştı. Hemen ardından çevirdiği "Yuva" da ise en sevdiği tür olan drama geri dönüş yaptı. Ama her ne hikmetse her iki filmde de başrol bir bebek ve beklenen bir bebeğe ait. Ben bunu François artık baba olmak istiyor yorumluyorum OZON VE FİLMLERİ François Ozon bu filminde diğer filmlerindeki kahramanlarının peşinde gidiyor. Yani ebeveynlik duygusuyla "Veda Vakti"nin güçlü ve arzularının peşinde giden kadın kahramanı ile "Kumun Altında", "Havuz" ve "Sekiz Kadın"ın bir nevi izinde sanki. "Yuva"da hamilelik üzerine odaklanan yönetmen, gerçekten hamile kalan bir oyuncu arkadaşından esinlenerek bu hikayeyi yazıyor. Hatta önce filmin başrolünü ona teslim ediyor. Fakat çeşitli aksilikler sonucu bu gerçekleşmeyince Ozon da gerçekten hamile olan bir oyuncu arayışına giriyor. Hamile olan Isabelle Carre böylece filmin esas kızı rolünü kapıyor. Hatta bir süre sonra hikayenin gelişimine büyük katkıda bulunuyor. "Yuva" şaşırtıcı ve etkileyici bir film. Filmden önceki "siz"le, filmden sonraki "siz" arasında gerçekten değişiklik yaratacak çapta bir çalışma. Böyle bir sürprize önceden hazır olun. Sinemadan çıkınca da doğru bir DVD'ciye gidip ne kadar François Ozon filmi bulursanız alın ve kendi kendinize toplu film gösterimi yapıp. "Yuva"yı asla ve kata kaçırmayın. İyi seyirler. Haftanın Filmi "OYUNCAK HİKAYESİ 3" Çok sevilen "Oyuncak Hikayesi" filmlerinin yaratıcıları, yeniden oyuncak kutusunu açıp "OYUNCAK HİKAYESİ 3" ile sinemaseverleri Woody, Buzz ve oyuncak karakterlerden oluşan sevimli çetenin dünyasına davet ediyor. Woody ve Buzz, sahipleri Andy'nin günün birinde büyüyeceğini kabullenmiş durumdadır. Peki o gün gelip çattığında ne yapacaklardır? Serinin üçüncü bölümünde Andy, üniversiteye gitmeye hazırlanmaktadır, sadık oyuncakları ise belirsiz gelecekleri yüzünden endişe içindedir. Üç boyutlu 3D çekilen bu film küçük büyük herkes Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın. 19 Ağustos 2010 1655 elma.. Kapalı doktor bey,yaptıım derin araştırmalar neticesikrobeyin "ana kuzusu" olduğu teşhisini saptadım,ben kendisine cadı bi kaynananın çok ii geleceini düşünüyorum,siz ne önerirsiniz efenim D 19 Ağustos 2010 1658 en_delisi Kapalı naber canım? 19 Ağustos 2010 1701 sadecex Yasaklı evet ana kuzusuyum inkar etmiyorumben böyle anaya kurban olurum kuzuda olurummeeeeeeeeeee meeeeeeeeeeee bbbbeeeeeeee meeeeeeeeeeeeehahahahahahahahahahhahahahahahahahhahahahahahhaen deli iyisin bugün hayırdır başlıkdan atmak için yine başlığınamı çağıracaksın 19 Ağustos 2010 1704 elma.. Kapalı ozaman ben kaçıımda siz rahat rahat konuşun 19 Ağustos 2010 1707 sadecex Yasaklı kıskanç elma nereye giddiyorsun şuna bak trip atıyor birdegel gel sen ekşi elmamsın ,buradaki tek vitamin kaynağımsınaahahahahahahahahahahkız edepli konuş benimle canımlı cicimli konuşma , en deli bak arkadaşlarımımı kıskandırma saten ya erkek çıkarsın yada evli hahhahahahahahahh 19 Ağustos 2010 1716 sadecex Yasaklı senin annen melekti yavrum peki erol baba pekiama gerçekten yavrum annen melektide erol baba ne ima etmeye çalışıyorsun iki gündürne bileyim deli takılı kaldı plakyok yok var bieşy bunun altında erol babaaltında çok çıkmış parayı borsadan çekip altınamı yatırsak delikarıştırma lafı erol babasenin annen bir melekti yavyuuuum 20 Ağustos 2010 1451 sadecex Yasaklı nerdesin sen başlık ya sana yazacaklarımı elalemin başlıklarına yazmışımhahahahahahaah 20 Ağustos 2010 1655 sadecex Yasaklı başlık aşağı düşüp durma yanlış yer yazıyorum bak sana yazıyorum diye yine başkasının başlığına yazdımhahahahahhahahahahahah 20 Ağustos 2010 1659 sadecex Yasaklı leyla bir özge candır,leylanın anneside bir melekti yavyum 22 Ağustos 2010 1855 sadecex Yasaklı kalktım bu gün ve rast gele bir kanalı açtım spontan hiç bir amaç gözetmeden,ve trt de "tüm anneler melektir " diye eski bir Türk filmi vardısen geldin aklıma başlığım ve bir gülümseme doğdu aptal yüzümde sağol başlığım ,gülümsettiğin için,hahahhahahaha 22 Ağustos 2010 1856 elma.. Kapalı krooo nasılsın 22 Ağustos 2010 1857 zımzımettin Memur senin amcan baba yarısıydı yavrum 22 Ağustos 2010 1857 savaskahraman Kapalı inek mi kaldı memlekette..hepsi kesildi... 22 Ağustos 2010 1857 KELEBEK100 Kapalı Başlığını okuyunca aklıma geldi, sana yemek getiren de yok şimdi, ne yapıyorsun yemek işini? 22 Ağustos 2010 1859 Karadeniz_PRENSİ Şef kırık yaa iyi igneliyo ama günümüz kızlarını % 85 ine tekabül bu laflar . 22 Ağustos 2010 1901 sadecex Yasaklı teşekkürler elmam iyiyim pazar ke4yfi yapıyorum,zım öğle değil o replik ,nuri alço göçük emraha söylüyordu bunu"ben amcanım senin baba yarısı sayılır amca"diyeemrahda kaşlarını süzüp "sağol emceee "diyordu,savaş kesimlik ineklerden bahswetmiyorum sütlük ineklerdi mevzubahis olan onlardan yüzbinlerce var daha nesilleri bitmez,,kelbek koca adamım teyzem olmadanda karnımı dıoyurabilirim ben,lokantalar sağolsunhahahahahahah 22 Ağustos 2010 1906 KELEBEK100 Kapalı Teyzen senden kurtuldu... DDD 22 Ağustos 2010 1909 sadecex Yasaklı mübarek pazar günü özelimi işgal eden lüzümsüs nickler yüce mevlam hepinizin müstehakını versin gidin gırgıra penguene lemana falan yazın siz,bu kadar çiddi yazıp güldürebilmeniz harika ay love itis forumhaahahahahahahahahahahahah 22 Ağustos 2010 1910 elma.. Kapalı oh oh ne güzel,ne güzel,afiyettesindir inşalah*filmin devamını anlatıyım size nuri alço emrahın baba yarısı olduu için annesinide koruma ve kullanma hakkı elde ediyodu DdDD 22 Ağustos 2010 1911 ışılay3 Başbakan Müsteşarı Toplam 143 mesaj Üniversiteyi 1980 darbesinden sonra okuduğumuz için bizim kuşağa “sandviç kuşağı” “apolitik” demek bile o günlerde alerji yarattığı için bu ifade daha sempatik etliye sütlüye karışmayan, yiyen, içen, müzik dinleyen ve nasıl olacaksa sadece bunları yaparak vatana millete hayırlı olması gereken Türk yıllarının kulağımdaki izlerinin başında gelir Chris de onu popüler yapan Lady in Red şarkısıdır. Dünya başka şarkılarıyla da baş tacı etmiştir en çok, yıllar sonra Dünya Güzeli seçilen kızına yazdığı For Rosanna’yı severim. Sesini en iyi kullandığı şarkılardan biridir. Çok duyguludur ve bir baba kızına sevgisini ancak bu kadar lirik biçimde ifade Abdullah Öcalan’ın kara kaşı kara gözüne odaklanmışken, “Bu Chris de Burgh de nereden çıktı?” diyorsunuz Adamlar Komisyonu tartışmasının fitili ateşlendiğinden beri aklıma standart üstü bir sese ve duygu dünyasına sahip bu müzisyenin en önemli özelliklerinden biri sıkı bir IRA destekçisi sonra epey bir tiritlenmiş ve büyük maddi gelir elde ettiği bazı konserlerini IRA yararına doğumludur, ancak İrlandalı olarak yandan İngiltere hükümeti ile barış görüşmeleri sürerken, cafe bombalayıp onlarca insanın ölümüne neden olan İrlanda Kurtuluş Ordusu’nu desteklemiş diğer yandan kızına, “Sen benimsin, kanın benim kanım” gibi dizeler yazmış, aşk şarkılarıyla bir kuşağı peşinden tavrında da müziğinde de sağlam olmuştur. Sanatçı kimliği ile politik duruşunu aynı kararlılıkla ancak ayrı ayrı sürdürmek, eline yüzüne bulaştırmadan yürütmek kolay olmasa yıllarda ABD’li aktör Sean Penn de bunu başka bir kulvarda Akil Adamlar Komisyonumuzun içinde de çok sayıda sanatçı ki hükümet, neresinden bakarsanız bakın memleketin yarısına sevimsiz gelen bu süreci, halkın büyük çoğunluğuna sevimli gelebilecek sanatçıların katkısıyla anlatmayı hedeflemiş. Bu isimleri akiller içine katarken ölçü olarak politik duruşu gözetmemiş.“Senin annen bir melekti yavrum”, “Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da”, “Zeki Müren de bizi görebilecek mi” ve “Batsın bu dünya”yı tercih başrol oynadığı en politik filmi Kurbağalar olan ve gölde gece kurbağa toplamanın ne kadar zor olduğunu söyleyerek filmi anlatmaya başlayan Hülya Koçyiğit’in akiller arasında işi ne?Gevaş’ta iki film seti kurmak, zaman zaman çözümcü olmak, Uludere’yi sadece haritadan tanımak da kimseyi çözümcü Baba’nın akiller arasındaki duruşu ise, hayatta olsalardı, Müslüm Baba ve Neşet Ertaş’ın da bu komisyonun kaçınılmaz üyeleri olacağını İnanır’a gelince...Selvi Boylum Al Yazmalım’dan sonra bence hayatının ikinci büyük rolünü üstlendi. Kürt sorununu bu kadar geç fark edip de bu kadar kısa sürede akil olmak kolay olmasa Chris de Burgh’lerin akilliğe terfi aşaması tam popstar alaturka.

senin annen bir melekti yavrum senaristi